Medeniyetleri toprağa gömen bir hayvan: Solucan Charles Darwin’in en son yazdığı ve en az bilinen kitabı hiç tartışma konusu olmamıştı. 1881 yılında yayınlanan kitap, solucanların çürümüş yaprakları ve toz-toprağı nasıl değişime uğratıp kaliteli toprak haline getirdiği konusuna odaklanmıştı. Bu son kitabında Darwin, ömür boyu süren ve bazılarınca önemsiz görülebilecek gözlemlerini anlatıyordu. Bazı eleştirmenlerin yorgun bir kafanın tuhaf bir çalışması olarak küçümsedikleri kitap, ayağımızın altındaki toprağın solucanların bedenleri aracılığıyla nasıl dönüştüğünün ve bu solucanların İngiltere kırsalını nasıl biçimlendirdiğinin araştırılmasıydı.

Darwin, öncelikle kendi tarlalarında yaptığı gözlemlerle, solucanların pedolojik (toprak bilimi) önemini fark etmişti. Dünyayı dolaşıp İngiltere’ye döndükten sonra bu saygın çiftçi, solucanların toprağın yüzüne çıkardığı maddelerle çimlerde yayılmış cürufun üstündeki kaliteli toprağın benzerliğini gözlemledi. Bu topraklarda yıllardır hiçbir şey yapılmıyordu; ne hayvan besleniyor, ne bitki ekiliyordu. Öyleyse toprağa yayılmış cüruf nasıl oluyor da gözlerinin önünde batıyordu?

Aklına gelen tek mantıklı açıklama inanılmazdı. Solucanlar yıllarca minicik briket gibi parçaları toprağın yüzeyine taşıyorlardı. Solucanlar toprağı sürüyor olabilirler miydi? Merakı kamçılanan Darwin, solucanların zaman içinde gerçekten yeni bir toprak tabakası oluşturma ihtimalini araştırmaya koyuldu. Çağdaşlarının bir kısmı onun delirdiğini düşündüler. Solucanların işe yarar bir şeyler yaptığını düşünebilen bir ahmaktı o.

Charles Darwin’in en son yazdığı ve en az bilinen kitabı hiç tartışma konusu olmamıştı. Yolundan şaşmayan Darwin, küçük parçacıkları toplayıp tartmaya başladı. Solucanların ne kadar toprak taşıdıklarını ölçmek istiyordu. Oğulları da ona yardım ettiler. Terk edilmiş harabelerin ne kadar sürede toprakla kaplandığını araştırıyorlardı. Darwin dostlarını merak içinde bırakan deneyler de yapıyordu. Kavanozlar içinde oturma odasına koyduğu solucanların alışkanlıklarını, ne hızla çer çöp ve yaprakları humuslu toprağa dönüştürdüklerini gözlemledi. (Karısı Emma’nın oturma odasında, içinde solucanlar olan kavanozlar hakkında ne düşündüğünü bilemeyeceğiz!) Sonunda Darwin şu karara vardı: ‘Ülkedeki bütün gübreli bitki toprağı solucanların sindirim kanallarından pek çok kere geçmiştir ve geçmeye devam edecektir.’ Solucanların tarlalarını sürdüğü şüphesinden, onların İngiltere’nin bütün topraklarını sindirdiği sonucuna ulaşmak büyük bir atlamaydı. Onu bu alışılmamış mantık yürütmeye sürükleyen neydi?

Darwin’in gözlemleri içinde bir tanesi özellikle dikkat çekiciydi. Tarlalarından biri, 1841 yılında son defa sürüldüğünde, çocukları yamaçtan aşağı koşarken tarlayı kaplayan taşlar gürültülü bir biçimde yuvarlanmışlardı. Ama 1871 yılında, 30 yıl nadasta kaldıktan sonra tarlada taş kalmamıştı. O yuvarlanan taşlara ne olmuştu?

Darwin tarlanın bir ucundan öteki ucuna hendek açtı. Eskiden tarlayı kaplayan taşlar, 6–7 santim kalınlığındaki verimli toprağın altında duruyorlardı. Aynı şey cürufun da başına gelmişti. Solucanlar sayesinde zaman içinde, belki bir yüzyıl içinde 8–10 santim kadar üst toprak oluşmuştu.


Acaba bu oluşum yalnızca onun tarlaları için mi geçerliydi? Darwin artık yetişkin olan oğullarını yüzyıllar önce terk edilmiş binaların tabanlarının ve temellerinin ne hızla yeni toprak altında kaldığını araştırmaları için görevlendirdi. Onların yolladıkları raporlara göre, Surrey’de (İngiltere’nin güneydoğusunda bulunan bir bölge) çalışan işçiler Roma devrinden kalma bir villanın kırmızı seramiklerini toprağın 75 santim altında bulmuşlardı. İkinci ve dördüncü yüzyıldan kalma sikkeler, villanın en az bin yıl önce terk edildiğini kanıtlıyordu. Bu villanın tabanını kaplayan toprak 20–30 santimetre kalınlığındaydı. Demek ki, her yüzyılda 1,5–2,5 santimetre yeni toprak oluşuyordu. Darwin’in tarlaları hiç de olağan dışı değillerdi.

Diğer harabelerden edinilen bilgiler, Darwin’in solucanların İngiltere toprağını sürdükleri tezini doğruluyordu. 1872 yılında Darwin’in oğlu William, VIII. Henry’nin Katoliklerle savaşında yıkılan Beaulieu Kilisesi’nin (Hampshire) tabanının 20–40 santimetre toprak altında kaldığını gözlemledi. Gloucestershire’daki bir başka Roma villası yıllarca keşfedilmemiş, sonra bir tavşan avcısı orman tabanının 60–90 santimetre aşağısında villanın kalıntılarını bulmuştu. Eski Roma kenti Uriconium’un kalıntıları da 60 santimetre toprak altındaydılar. Bu gömülüş harabelerin incelenmesi 30 santimetre kalınlığında yeni üst toprağın oluşmasının yüzyıllar sürdüğünü kanıtlamıştı. Ancak, bu işi gerçekten solucanlar mı başarmışlardı?

Darwin, solucan dışkılarını toplayıp tarttıktan sonra, onların her yıl dört dönüm arazide 10–20 ton civarında toprağı aşağıdan yukarı taşıdıklarını hesaplamıştı. Bu eylemin bütün ülkede eşit oranda yürütüldüğünü varsayarsanız, yılda 2–6 milimetre kalınlığında bir üst toprak artış öngörülüyordu. Bu bilgi Roma villalarının nasıl gömüldüğünü açıkladığı gibi, çocuklarının taşlı tarla dediği yerde yaptığı üst toprak oluşum hesaplarına da uyuyordu. Kendi tarlalarını kazarak ve gözlemleyerek, harabeleri açığa çıkararak ve doğrudan solucan dışkılarını tartarak, Darwin üst toprak oluşumunda solucanların hayati bir rol oynadığını keşfetmişti.

Peki, bunu nasıl yapıyorlardı?

Darwin, oturma odasında solucanlar için hazırladığı özel yaşam alanında, onların toprağa organik maddeler ekleyişini gözlemledi. Solucanlar çok sayıda yaprağı oyuklarına çekiyorlardı. Yaprakları parçalayıp kısmen ayrıştırdıktan sonra, toprakla birlikte sindirim organlarında geçiriyorlardı. Böylece toprakla organik madde karışmış oluyordu.

Darwin, solucanların yaprakları ayrıştırmak dışında, küçük taş parçalarını da mineral toprağa dönüştürdüklerini fark etti. Solucanların taşlıklarını kesip incelediğinde, içlerinde küçük taşlar ve kum olduğunu gördü. Solucanların midelerindeki asit, toprakta bulunan humik asitle uyuşuyordu. Bitki köklerinin zaman içinde en sert taşları çözündürme kapasitesini de solucanların sindirim kapasitesiyle kıyasladı. Solucanlar, toprağı sürerek, parçalayarak, taşlardan ufalanan mineral materyali organik madde ile karıştırarak yeni toprak oluşturuyorlardı.

Solucanlar yalnızca toprak oluşturmuyor, toprağı taşıyorlardı. Darwin, şiddetli yağmurlardan sonra tarlalarını dolaşırken, az eğimli topraklarda dahi solucan dışkılarına rastlıyordu. Solucanların oyuklarından atılan dışkıları topladı, tarttı ve bunun iki misli materyalin eğimli arazilerde aşağı doğru taşındığını gördü. Oyuklarını kazarken solucanlar yavaş yavaş aşağılara toprak taşıyorlardı.

Darwin’in ölçümlerine göre, her yıl yarım kilo toprak, eğimli araziden 8–9 metrelik bir genişlik boyunca aşağı doğru kayıyordu. İngiltere ve İskoçya’daki solucanlar her yıl yarım milyar ton toprak taşıyorlardı.

Darwin solucanların, milyonlarca yıl içinde arazinin yapısını değiştirecek jeolojik bir güç oldukları sonucuna varmıştı.

Darwin’in solucan araştırmalarının sonucu yepyeni bir buluştu, belki de onun yaptığı en önemli buluştu.

Yazar: Kürşat Koyuncu

Bu yazı Geornalist’in internet sitesinden alınmıştır


Kırmızı Kaliforniya Solucanı Satın Al

Hangi Solucan Gübresi

Kırmızı Kaliforniya Solucanı Biyolojisi ve Karakteristiği

Kırmızı Kaliforniya Solucanı Nedir Ve Nasıl Üretilir ?

Ticari Solucan Gübresi Üretiminin Püf Noktaları

Kırmızı Kaliforniya Solucanlarını Tanıma Rehberi ( Eisenia foetida )

Kırmızı Kaliforniya Solucanı Nasıl Beslenir?

Kırmızı Kaliforniya Solucanları Nasıl ve Ne İle Beslenir?